Sanallaştırma dediğimiz zaman değişik ev sahibi (host) ve misafir kombinasyonları dışında, değişik sanallaştırma alt yapılarını da değerlendirmek gerekli. Artık Sun xVM olarak adlandırdığımız Virtualbox da bunlardan birisi. Virtualbox'ın hemen her dağıtım için paketleri olduğundan özellikle Pardus ve Ubuntu kullanıcıları yoğun biçimde masa üstü sanallaştırma ihtiyaçlarını VirtualBox ile gideriyor. Artık bir Sun ürünü olduğu için Solaris sürümlerine de çok daha iyi destek veriyor.
Bu hafta sonu Intel'den kurcalamamız için ödünç gelen Atom 330 (45 nm) işlemcili bir mini-itx kart ile bazı denemeler yaptım. Bu denemeler sırasında bu karta kurmadığım alt yapı kalmadı gibi bir şey. Karttan ve üzerindeki donanımdan ayrı bir girdi ile bahsedeceğimiz düşünüyorum ama şunu söyleyebilirim ki Atom serisi kesinlikle düşünüldüğünden daha kapasiteli bir işlemci serisi.
Bugün aynı Atom anakarta, Ubuntu 8.04 Server (x64) sürümünü de kurdum. Anakarttaki Gbe çıkışını eth1, ek kart ile eklediğimiz 100 Mbit çıkışını ise eth0 olarak tanıyarak, normal Ubuntu kurulumunu sorunsuz hallettik. Daha sonra apt-get ile önce depodaki paket listesini güncelledim, sonra da kurulu paketleri güncel hale getirdim. Bunlar hep rutin şeyler. Bu arada http://tr.archieve.ubuntu.com/ adresindeki yansının performansından da çok memnun kaldığımı belirtmek istiyorum tabi.
Gel gelelim Sun xVM'i nasıl kuracağımıza ve kullanacağımıza. Malum Ubuntu Server sürümünde X yok, dolayısı ile cicili bicili ara yüzler de yok. Ancak endişeye gerek de yok. Hem Linux kabuğu hem de xVM'in komut satırı araçları son derece becerikli.
Öncelikle Sun indirme sitesinden xVM'in güncel sürümünü indirmek gerekli. Burada özgür yazılım olan sürüm (open source edition - OSE) ile kapalı kodları olan bazı bileşenlerin entegre edildiği sürüm arasında kararsız kalabilirsiniz. Kapalı kodları olan sürümü de istediğiniz gibi kullanmanıza izin var ancak kodları kapalı. Sonuç olarak ben kapalı kodları olan sürümünü indirmeye karar verdim. Buradan doğrudan doğruya .deb paketini indirdim. Her ne kadar Sun .deb paketini hazırlamış olsa da, bunun kendisinden indirilmesini bekliyor. Dağıtımlar depolarına koyacakları zaman ise Sun ile iletişime geçiyorlar. Özgür yazılım sürüm olan OSE için ise bu tür bir kısıtlama haliyle yok. Daha sonra da dpkg ile bu paketi kuruyoruz.
root@kobigos-proto# dpkg -i virtualbox-2.1_2.1.4-42893_Ubuntu_hardy_amd64.deb
Ne yazık ki kurulum bundan ibaret değil. Çünkü şu anda bu paket birden fazla (benim için 46 tane) bağımlılık da içeriyor. Kurulum sırasında bir dizi hata mesajı almanızın nedeni de bu. Bu bağımlılıkların kurulması için yine apt-get
'e başvuracağız.root@kobigos-proto# apt-get -f upgrade
Bağımlılıklardan dolayı, benim sistemime 18.9 MB dosya indirildi, bu ADSL bağlantı ile 5-6 dakika sürdü sürmedi. Yani bağımlılık sayısı çok olsa da indirilen dosyalar küçük olduğu için çok büyük bir dert değil. Kurulum sırasında sizden vboxusers adında bir grubun yaratılması için onay vermeniz istenecek. Bu onayı da verin.
Böylece Ubuntu Server üzerinde Sun xVM paketini bağımlılıkları ile birliktekurmuş olduk. Elbette sistemin ayağa kaldırılması ve sanal makinelerin yaratılması farklı bir şey.
Bir yazılımın kurulumu bazen sadece paket kurulumu ile bitmeyebiliyor. Sun xVM için, yazılımı çalıştıracak ek bir de kullanıcı hesabı gerekli. Bu amaçla var olan bir kullanıcıyı veya yeni yaratacağınız bir kullanıcıyı az önce yaratılmasına onay verdiğiniz vboxusers grubuna dahil etmelisiniz. Ben bu sistemde atom adında bir kullanıcı yaratmıştım ve Sun xVM için de bu kullanıcıyı kullanmaya karar verdim.
root@kobigos-proto# usermod --append --groups vboxusers atom
root@kobigos-proto#
Siz isterseniz adı vbox, virtualbox, vs olan bir kullanıcı yaratabilirsiniz de.
Hafta sonuna yaklaşmışım; sakin bir gece bekliyorum. Önce Firefox'un Nagios eklentisi bağırdı, ardından da e-posta geldi:
Yollar kısa, Ankara trafiği ise uzun :). Bu uzun trafik süresince boş durmak doğru olmaz diyerek kitap okuma işlerine ağırlık verdim. Son dönemlerde kitaplarla pek haşır neşir olamıyordum.
Jules Verne‘nin İki Yıl Okul Tatili adlı kitabını orta okul dönemlerinden beri okumak istiyordum :). Ve bir ay önce bu kitabı okuyarak otobüste kitap talimlerine başladım. Şimdi herkes “yaş yirmi oldu hala Jules Verne mi okuyorsun?” diye sorabilir ama bir türlü bırakamıyorum bu Fransızı.
Bu kitabı bitirdikten sonra, kitap okumaya bir hafta ara verdim fakat bir hafta önce Khaled Hosseini‘nin Uçurtma Avcısı adlı kitabını okumaya başladı. Aslında uzun bir süredir bu kitabı alıp okumayı planlıyordum. Umduğumdan daha güzel bir kitap. Henüz yarısına bile gelmemişken oldukça beğendim. Kitap hakkında ayrıntılı bilgi vermeyeceğim. Fakat dostluk adına işlediği konu oldukça ilgimi çekti doğrusu.
Kitapta savaş dönemi iki dostun hayatını anlatıyor. Etnik çatışmaların arasında kalan iki küçük çocuk. Birisi hizmetkar, diğeri efendi. Küçük yaşta belki de bizlerin hiç yaşamayacağı duyguları yaşıyorlar kitapta. Herkese okumasını tavsiye ederim…. Ayrıca bu kitabın bir filmi de çekilmiş…
Başlık bulma konusunda pek iyi değilim, artık bu şekilde idare edin. Demek istediğim aslında şu, Pandora Türkiye’de dinlenemiyor, bir aralar oluyordu fakat kapattılar. Sonraları globalpandora diye bir şey çıktı fakat onun da sonu çabuk geldi. Proxy üzerinden dinleyebiliyoruz artık sadece. Bunun için de tarayıcımızdaki proxy ayarları değiştirmek lazım.
Bunun da dezavantajları var, tüm şifreleriniz ve özel bilgileriniz proxy üzerinden iletileceği için pek güvenli sayılmayabilir. Ne yapabilirdik peki, site’ye özel proxy yapabilirdik, yani www.pandora.com sitesine girdiğimizde bizim proxy devre’ye girecekti. Bunu FoxyProxy ile yapabildiğini öğrendim. Sonra da bu şekilde kullandım, ama müzik dinlemek için Firefox’u açmak pek hoşuma gitmedi. Last.Fm gibi istemci olsa tadından yenmezdi.
Burada yapabileceğim bir şey var, oda Mozilla Prism kullanmaktı. Sayesinde web sitelerine uygulama gibi çalıştırabilecektik. Her ne kadar uygulama olmasa bile güzel bir şey bence. Benim yaptığım ise, Mozilla Prism’de proxy’ı devreye sokmaktı. Şimdi aşağıda gördüğünüz gibi simge’ye tıkladığım an Pandora’yı dinleyebiliyorum
Tüm bunları şu şekilde yaptım:
pref(”network.proxy.type”, 0);
pref(”network.proxy.autoconfig_url”, “”);
şu şekile çeviriyoruz
pref(”network.proxy.type”, 2);
pref(”network.proxy.autoconfig_url”, “http://pac.byterelay.com/”);
Bu satırlar 750′ini satırda ve birbirinden ayrı yerdeler, biraz aramanız gerekecek
Copyleft - Fatih Arslan - Arslanlar Şehri, 2009. | Permalink | Yorum(3)
Kod adı Jaunty Jackalope olan Ubuntu’nun 9.04 sürümü için Beta duyurusu yapıldı. Ubuntu 9.04 Beta birçok hatanın giderildiği ve test edebileceğiniz oranda kararlı bir sürümdür. Yani eğer Ubuntu 9.04 ile gelen yenilikleri merak ediyorsanız Beta sürümü indirip kurabilir ya da halihazırda kullandığınız Ubuntu 8.10 masaüstünüzden yükseltme işlemi yapabilirsiniz.
Kullandığınız Ubuntu 8.10 masaüstü üzerinden Ubuntu 9.04 Beta’ya yükseltme yapmak isterseniz Alt+F2 ile açtığınız komut kutusuna “update-manager -d” yazmanız yeterli olacaktır. Güncelleme Yöneticisi karşınıza gelecek ve yeni dağıtım 9.04′ün kullanılabilir olduğu bilgisini verecektir. Bu bölümden “yükselt” (upgrade) dedikten sonra kolayca Ubuntu 9.04 Beta‘ya terfi edebilirsiniz.
Ubuntu 9.04 ile gelen özelliklere kısaca bakmak istersek;
Ubuntu 9.04 Jaunty Jackalope için kararlı final sürümü beklediğimiz üzere 23 Nisan 2009 tarihinde duyurulacak. Ubuntu 9.04 Beta sayfasında hem beta için duyurulan özelliklere hem de indirme adreslerine ulaşabilirsiniz.
Ubuntu 9.04 sonrasında bizi bekleyen sürüm ise kod adı Karmic Koala olarak duyurulan Ubuntu 9.10 Karmic Koala.
Hello everybody out there using minix -
I’m doing a (free) operating system (just a hobby, won’t be big and
professional like gnu) for 386(486) AT clones. This has been brewing
since april, and is starting to get ready. I’d like any feedback on
things people like/dislike in minix, as my OS resembles it somewhat
(same physical layout of the file-system (due to practical reasons)
among other things).
I’ve currently ported bash(1.08) and gcc(1.40), and things seem to work.
This implies that I’ll get something practical within a few months, and
I’d like to know what features most people would want. Any suggestions
are welcome, but I won’t promise I’ll implement them
Linus (torvalds@kruuna.helsinki.fi)
PS. Yes - it’s free of any minix code, and it has a multi-threaded fs.
It is NOT protable (uses 386 task switching etc), and it probably never
will support anything other than AT-harddisks, as that’s all I have :-(.
Yukardaki satırlar comp.os.minix de ilk yazıldı ve linux dünyada tanınan bir işletim sistemi olmaya adım attı. Fakat bugunlerde comp.os.minix’de yazan tek şey bilmemne marka ayakkabıyı şurdan alabilirsiniz hem de pay-pal ile. İşte bir dev (işletim sistemini öğreten işletim sistemi) şuan acınası halde. Bu yüzden ben evimde bir dakika saygı duruşu yapıyorum.
İyi günler.
“Linux masaüstüne hazır değil” diyenler utansın.. Ubuntu Intrepid Ibex 8.10 ile yeni aldığım Acer Extensa 5630EZ-421G16 tak kullan biçimde çalıştı. Hatta üzerindeki kameranın Skype ile test et dediğimde görüntü vermesi anı - kamera ile pek işim olmasa da - benim için çok önemliydi. Buradan tek kötü bir haber çıkıyor, çalışmayan bir kısmını henüz bulamadığım için “bakın bu da böyle çözülür” gibi bir yazı yazamayacağım.
Yeni dizüstüme mir-uzayistasyonu adını verdim.
Linux mir-uzayistasyonu 2.6.27-11-generic #1 SMP Thu Jan 29 19:24:39 UTC 2009 i686 GNU/Linux
Not: Ayrıca Linpus Linux ile geldiği için bazı gereksiz vergilerden de muaf.
amixer set Master mute
amixer set Master unmute
KEK=$(amixer get Master | grep 'Front Left:' | cut -d ' ' -f 6)
amixer set Master $[$KEK+1]
KEK=$(amixer get Master | grep 'Front Left:' | cut -d ' ' -f 6)
amixer set Master $[$KEK-1]
Dün az kullanılan bir faks sunucusunu taşırken acı bir gerçek ile karşılaştım, gönderilen belgeler dizini gigabyte’lara ulaşmıştı. Bundan bihaber biçimde yeni diski bölümlendirmiş, üzerine kurulum yapmış, hemen her servisi de taşımıştım. /var dizininde o kadar yerim yoktu (lvm kullansaydın ya dediğinizi duyaar gibi oluyorum).
Ne var canım, diskler çok büyüdü, Hylafax dizinini /home disk bölümüne taşıyıp oradan linkleyiveririm olur biter diye düşündüm. Düşünmez olaydım, Hylafax dizinlerin farklı disk bölümlerine sembolik bağlanmasından pek hoşlanmıyormuş. Faks servisi hiç çalışmadı, yazması gereken dizinleri bulamadı. Servisi sembolik bağlama öncesi çalışır hale getirmediğimden problem kullanıcı yetkilendirmelerinde falan zannettim — bir süre debelendim.
Farklı disk bölümüne taşıyamayacağım belli olunca, gönderilen belgelerin saklandığı docq dizinine daha bir alıcı gözüyle baktım. Bir sürü boyutları aynı dosya vardı. Faks sayısına bakınca jeton düştü. Bunların çoğu toplu faks gönderimlerinden dolayı oluşmuştu. “Tüm müşterilerimize şunu fakslayalım”, “basına bunu fakslayalım” cümlelerinin sonucu aynı belgenin gönderim sayısı kadar kaydedilmesine yol açmıştı. Evet, az ama öz bir kullanım söz konusu :)
Tabii optimize motorize birlikler direkt harekete geçti, ne demek efendim buna disk yeri mi yetişir, ayrıca ne kadar saçma, zaten yerim de yok ve benzeri (5 bahane daha ekleyin buraya) düşüncelerle kolları sıvadım. Önce çift dosyaları ayıklayacak bir yazılım bulmam gerekliydi, komut satırından çalışan fdupes tam olarak işimi görüyordu. Önce dosya boyutuna, sonra MD5 toplamına baktıktan sonra tek tek byte’larını da karşılaştırıyordu.
Çift olanları sildim silmesine ama bu sefer de iki problemle karşılaştım. Hylafax arayüzünde ilgili faksa tıklandığında dosyayı bulamadığı için gösteremiyordu. Hadi bu beklenen bişidi. Ama bir de ikincisi çıktı, Hylafax istemcisi sunucuyu her sorguladığında “bu dosyalar yok” diye yüzlerce hata satırı loga düşüyordu. Hylafax loglarını sistem loglarından ayır, logları gün sonunda silebilirdim ama iki kirli çözüm birden can sıkıcı bir hale gelmişti.
Sonra aklıma geldi, yaav ben bu çift olan dosyaları bir tanesi dışında siliyorum ama sildiklerimi o sakladığım tek kopyaya sembolik linklesem? Hylafax dizinlerin farklı disk bölümünde olmasından hoşlanmamış olabilirdi ama aynı disk bölümünde, hem de aynı dizinde birbirine linkli dosyalardan nem kapmayabilrdi. O zaman birçok yerde uygulanabilir mükemmel bir çözüm elde etmiş olurdum.
fdupes’un -1 parametresi, her bir çift dosyalar grubu birer satıra denk gelecek şekilde çiftleri birbirinden boşlukla, grupları da birbirinden yeni satırla ayrılmış bir halde sıralıyordu. Bu çıktıyı kullanacak basit bir betik yazdım, çıktının her satırında 2. dosyadan başlayarak hepsini önce silip sonra 1. dosyaya sembolik linkledi.
Sonuç : Bir anda docq dizininin boyutu 1/10′una indi. Uğraşmamak için cron’a yerleştirdim, her gece faks dizinini kontrol edip, aynı fakstan n tane varsa biri dışında hepsini silip o tek dosyaya linkliyor. Hylafax da mutlu, ben de :)
8. Linux ve Özgür Yazılım Şenliği, bu sene İstanbul Bilgi Üniversitesinde 17-18 Nisan tarihlerinde gerçekleştiriliyor.
Bu sene şenlik sırasında JBoss Seam konusunda bir atölye çalışması yapıyor olacağım. İlgilenen herkesi beklerim…
Evet duyurduk, üniversiteleri topladık ve tam 21 kişi Pardus konuştuk…
Güzel bir katılım ve istek vardı. Pardus kullanan kullanmayan herkes bu alana destek olmak istediklerini fakat nasıl olacaklarını bilmediklerini vurguladı. Hiç kullanmayanlara kullanması için birer kurulum cd si verdik :)…
Neyse uzatmayacağım. Seval arkadaşım blogunda uzun uzun belirtmiş zaten…
Gelen herkese teşekkür ediyorum.
Üçüncüsünde buluşmak üzere….
Linuxun yazarı Linus yeni bir öneride bulunmuş. Efendim daha çıkmamış olan 2.6.29 sürümü için tazmanya şeytanını düşünelim ve onu koruyalım diyor. Birde şöyle bir logo öngörmüş.
İyi bir tasarıma sahip ve tasarım harikası denemeyecek olsada bir tux. Linus’un bloğu
Tabi bu durum adamı sakalından eder İşte adresi
Birkaç yerde gördüm aslında haberi ama burayı link olarak vereyim.
Sonunda sanırım dünyanın en rezil alan adı yönetim sistem ve politikalarından birine sahip olmaktan duyduğumuz utanç azalacak herhalde.
Şu anda olandan daha kötüsünün yapılabileceğini sanmıyorum, yine de belli olmaz tabii.
< style type="text/css">
@import "style.css";
</style>
STATIC_DOC_ROOT = '/home/user/django/projectname'
from django.conf import settings
.
.
.
urlpatterns = patterns('',
(r'^root/(?P.*)$', 'django.views.static.serve',
{'document_root': settings.STATIC_DOC_ROOT}),
.
.
.
<script type="text/javascript"
src="/root/js/dojo-release-1.2.3/dojo/dojo.js"
djConfig="parseOnLoad:true, isDebug:true"></script>
Daha düm IE8 çıktı Web uygulamaları geliştirmek daha da zorlaştı demiştim. Bugün de Mozilla’dan John Resig (Jquery Geliştiricileri Takım Lideri) Javascript test etmenin ölçeklenememesi üzerine bir yazı yazmış. Ayrıca öneri olarak sunduğu TestSwarm‘da dikkat edilesi bir proje..
http://ejohn.org/blog/javascript-testing-does-not-scale/
Daha önce duyurmuş olduğumuz buluşmamıza sadece iki gün kaldı. İkinci kez yapacağımız buluşmamızda üzerinde duracağımız konuları daha önce paylaşmıştım.
Buluşmamıza herkesi bekliyoruz…..
Buluşma yeri ve kayıt için http://www.ozgurkuru.net/formlar/toplanti/ adresini kullanabilirsiniz…
Biraz önce Bora‘nın yeni keşfettiği blogları gezerken rastladım, direkt kopyalıyorum kendisinden;
“Airplot!”u duydunuz mu? Sanırım duymadınız. “Airplot!” bir Greenpeace eylemi. Kısaca anlatayım; İngiliz hükümeti Londra’daki Heatrow havaalanına yeni bir pist yapmak istiyor ve Greenpeace bununla mücadele ediyor. Neden mi?
- Pistin yapılması için bir kasabanın yıkılması gerekiyor. Bu yaklaşık 700 kişinin evlerinden ve işlerinden olması demek.
- 3. pistin inşası ile Heatrow, İngiltere’nin küresel ısınmaya en çok katkıda bulunan varlığı haline geliyor.
- Bu pistin çevresinde yer alan 114 okul inip kalkan uçaklar nedeniyle işlevselliğini yitirecek ve verimsizleşecek.
Peki Greenpeace ne yaptı? 3. pisti çevreleyecek arazinin tam ortasında bir arsa satın aldı! Evet yanlış duymadınız, arazinin ortasında bir arsası var Greenpeace’in! İşin hukuksal boyutu burada devreye giriyor. Yasal olarak tapunun üzerinde 4 gerçek veya tüzel kişinin adı yazabiliyor. Bunlar Emma Thompson, komedyen Alistair McGowan, İngiliz parlamenter adayı Zac Goldsmith ve Greenpeace UK. Bunlar dışında bir de “beneficiary owners” diye birşey var ki biz(ler) de orada devreye giriyoruz. Bir arsanın sınırsız sayıda “hak sahibi” sahibi olabiliyor yasal olarak!
Peki hükümet bu “sorunu” nasıl çözmeyi düşünüyor? İstimlak ederek. Şanslıyız ki bu iş göründüğünden çok daha zor olacak onlar için zira bir arsanın “kamu yararına” istimlak edilebilmesi için tüm hak sahiplerine bizzat ulaşılması ve yazılı izinlerinin alınması gerekiyor. Yani siz Türkiye’den biri olarak hak sahibi olursanız oraya pist yapmak için sizin de yazılı izniniz gerekecek!
Bu durum pist inşaatının en az yıllarca ertelenmesi ve hatta iptalinin gündeme gelmesi demek!
Pek siz ne yapabilirsiniz? Greenpeace’in arsası üzerinde hak sahibi olabilirsiniz! Bunu nasıl yapacaksınız peki? Sadece şu adresteki formu dolduracaksınız ve arsanın bir parçası sizin olacak!
Ben de arsa üzerindeki hak sahiplerinden biriyim artık :)
Şimdi televizyonda banttan yayında Siyaset Meydanı - Din-Bilim ve Darwin tartışması sürüyor.
Şu ana kadar ki öğrenim yaşamımda ve düşün yapımda bilimin temelinde “şüphe” yattığını öğrenip, bildim. Bü yüzden “İlahiyat Bilimi” olarak değerlendirilen disiplini bilim olarak değerlendiremiyorum. Bir kitabı alıp, tarihini inceleyip, içerisinde bahsedilen insanların sosyal yaşamlarını inceleyip, içinde yazanları “şüphe etmeden” kabul eden bir anlayışa nasıl bilim denebilir? Veya “burada yazan doğrudur, ne kadar çalışırsanız çalışın, içinde yazanları doğrulayacaksınız” anlayışını içeren bir bilim kabul edilebilir mi?
Bugün 20 Mayıs 2009 ve Microsoft Uzun süredir üzerinde çalıştığı Internet Explorer 8.0 tarayıcısınız duyurdu ve dağıtımına internet sitesi üzerinden başladı.
Siz de benim gibi internet uygulamaları geliştiriyor veya yönetiyorsanız bu habere biraz temkinli yaklaşıyor olabilirsiniz.
Internet’i platform olarak tercih etmemizin sebeplerini düşündüğümüzde, - günümüzün cıvır kelimelerinden birini kullanacağım kusuruma bakmayın - Internet’in bize sağladığı “Bulut (Cloud)” özellikleri sağlaması olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz; “Daha fazla kullanıcıya, daha geniş bir coğrafyaya, ucuz ve hızlı bir biçimde ulaşmak.”
Ancak burada ciddi bir problem ile karşı karşıya kalıyoruz. Ulaşabildiğimiz kitle çok geniş ve farklı farklı platformlar kullanıyorlar. Farklı işletim sistemleri, farkı tarayıcılar, farklı eklentiler, farklı internet bağlantıları hatta aynı yazılımların birçok farklı sürümü. Ayrıca kullanıcılarımızın tercihlerine saygı duymak zorundayız ve kullanıcılarımız bazen zorunluluktan bazen keyiften aklı başında davranmıyorlar.
Bu kadar geniş bir kitleye ulaşabildiğimiz bu durumda bu kadar farklı platformu da tanımak, bilmek, test etmek durumunda kalıyoruz. Bu yüzden geliştirme süreçlerimizde çok ciddi bir mühendislik problemi ile karşı karşıya kalıyoruz.Kaynaklar her zaman kısıtlıdır bu yüzden kısıtlı kaynak ile en yüksek verimi elde etmek, Kaynak - Verim eğrimizi herkesin (kullanıcılarımızın ve kendimizin) yararına olacak biçimde ayarlamak durumundayız. Kaynaklarımız genellikle sabit ya da kısıtlı olduğu için problemlerimizi azaltarak verimi artırma yoluna gideriz. Bu da hedeflerimizi kısıtlamaktan geçiyor.
Genel tercih olarak tercih edilen 4 (IE, Firefox, Opera, Safari) tarayıcı bu tarayıcıların genel olarak kullanılan 2 şer sürümü (IE 6/7 ve artık 8, Firefox 2,3, Opera 8/9/10, Safari 3.0/3.1) olduğunu düşünürsek ve gerektiğinde çalıştıkları işletim sistemlerinde de farklılıklar gösterdiklerini göz önünde bulundurulursak, kaynaklarımız genellikle her türlü platformu destekleyebilecek kadar çok değil. (Chrome ve Chromium’u da unutmadım. onlarda listeye girmek üzere). Hatta bu platformların hepsini göz önünde bulundurmaya kalkarsak kaynaklarımızı exponentel biçimde arttırmamız gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Peki öyleyse ne yapmak zorundayız? Bu durumda tercih yapmak zorunda kalıyoruz. Geliştirme sürecinde hedeflediğimiz platformları seçiyoruz. Bunun için de internetteki çeşitli kaynaklarda bulunan tarayıcı ve işletim sistemleri istatistiklerini göz önünde bulunduruyoruz.
Bazı Tarayıcı İstatistikleri:
W3Schools: http://www.w3schools.com/browsers/browsers_stats.asp
Wikipedia (NetApplications Stats): http://en.wikipedia.org/wiki/Usage_share_of_web_browsers
W3Counter: http://www.w3counter.com/globalstats.php
TheCounter: http://www.thecounter.com/stats/2009/February/browser.php
İstatistiklerin ortak olarak gösterdiği, ciddi bir biçimde pastanın yarısını veya biraz daha fazlasını Internet Explorer 6 - 7 kalanın yaklaşık yarısını veya biraz daha fazlasınız Firefox 2 - 3 ve pastanın geri kalanını paylaşan yaklaşık aynı oranlarda kullanılan çeşit çeşit tarayıcı oluyor. Bu bilgilere baktığımızda ya IE ve Firefox tarayıcılarını (hatta bazılarına göre boşverin Firefox’u) destekleyerek çok ciddi bir hedef kitleye ulaşabiliyoruz. Genellikle de geriye kalan tarayıcıları göz ardı ederek kaynaklarımızı boşa harcamamaya çalışıyoruz.
İşte bu noktada, her duyurulan tarayıcı her duyurulan sürüm bu gördüğümüz denklemleri bozuyor. Bu yüzden IE8′in duyurulmasına temkinli yaklaşıyorum. İstatistiklerin her oynayışı kaynaklarımızı kullanırken daha fazla düşünmemize neden oluyor. Dün bir geliştirme için 2 tarayıcıda test yapıyordum, bugün 3 tarayıcıda test yapmam gerekecek. Hatta yeni duyurulan bir tarayıcı için daha önce yaptığımız testleri tekrar etmem gerekiyor.
Peki sizi her duyurulan tarayıcıda ne düşünüyorsunuz?